|
Kanlıkavak Köyü Şehsuvar Oğlu Ali Bey (Dede Garkın) Zaviyesi16. yüzyılda Göksun’un Kanlıkavak köyünde “Şehsuvar oğlu Ali Bey Zaviyesi”, ya da “Dede Garkın Zaviyesi” olarak kaydedilen bir zaviye bulunuyordu. Bu zaviyeyi Şehsuvar oğlu Ali Bey yaptırmış ve vakıflar tahsis etmiştir. Faaliyetleri itibariyle yolcular için bir konaklama merkezi, sosyal ve dini bir tesis ve imaret merkezi idi. Kaynaklarda zaviyenin Kanlıkavak Zaviyesi, Kanlıkavak Köyü Zaviyesi, Ali Bey bin Şehsuvar Bey Zaviyesi gibi farklı isimleri bulunmaktadır. 17-18. yüzyıl vakıf kayıtlarında Şehsuvar oğlu Ali Bey Zaviyesi ve Mezrası, Dede Garkın Zaviyesi ile birlikte kaydedilmiştir. Günümüzde yaptığımız araştırmalarda Kanlıkavak köyünde zaviyeye ilişkin ne bir kalıntı ne de köylülerin bildiği bir bilgiye ulaşılamamıştır. Sadece zaviyenin yeri tespit edilebilmektedir. Zaviyesinin bulunduğu Kanlıkavak köyü, Kanlıkavak cemaatinin meskûn olduğu köydü. Köyün 1527 yılında 65 hane 12 mücerred (bekar) vergi nüfusu vardı. Toplam nüfus tahmini olarak 417’ye baliğ oluyordu. Köyün vergi geliri 4132 akçe idi. Ancak bu gelir vakfa ait değildi. Vergi nüfusu dışında bir kethüda, bir zaviyedar (Selman Halife) ve buna bağlı olarak zaviyede görev yapan 14 derviş de köyde ikamet etmekteydi. 1563 tarihinde ise Kanlıkavak köyünde 33 derviş bulunuyordu. Bunların 7’si bennak, 14’ü mücerred ve 11’i nimçiftten meydana geliyordu. Bennak, mücerred ve nimçift gibi tanımlamalar o devrin vergi sistemi içinde vergi mükellefi kişileri anlatıyordu. Farklı miktarlarda vergi verirlerdi. Dervişlerden biri ise Selman Halife’nin oğlu Ali olarak kayıtlıdır. Şehsuvar oğlu Ali Bey, zaviyenin idaresinin, Çelebi Halifenin makbul halifesi (vekili) Selman Halife’de olmasını, onun ölümünden sonra da evladının elinde olmasını şart koşmuştu. Selman Halife ve zaviyedeki dervişler gelip gidenlere hizmet etmek ve zaviyenin diğer işlerini yapmak karşılığında avârız-ı divâniye denilen olağanüstü durumlar için tahsil edilen vergiden muaf tutulmuşlardı. 1527 tarihli tahrir defterinde bu konuda şöyle denilmektedir: Zaviyenin giderlerini finanse edebilmek için vakfı bulunuyordu. Zaviyeye, 1527’de 3001, 1563’te ise 360 akçe gelir vakfedilmiştir. Zaviyeye, Kanlıkavak köyündeki asiyab (değirmen) gelirinden 1527 yılında 200, Osman Sofu’nun oğlu Ahmed’in çiftliğinden 100 olmak üzere toplam 300 akçe vakfedilmiştir. 1563’de ise değirmen gelirinden zaviyeye daha fazla pay ayrılmıştır. Bu tarihte Kanlıkavak köyü değirmen gelirinin 360 akçesi zaviyeye vakfedilmiştir. Zaviyenin vakfı olan değirmen, 1563 yılında iki adet olarak kaydedilmiş ancak gelir miktarı belirtilmemiştir. 1689 tarihinde bu zaviyenin vakfına yıllık 1440 akçe gelir kaydedilmiştir. 1694 ve 1695’de ise zaviyenin vakfının aylık geliri 2880 akçe idi. 1855 ve 1856 yılında Kanlıkavak köyü vakıf olarak kaydedilmiş, iki yıllık toplam geliri Sünbül-zade Reşid ve Turan Efendilere maaş olarak ödenmiştir. 1857’de vakfın geliri 380 kuruşa çıkmıştır. Bu tarihte Kanlıkavak köyü mezra olarak kayıtlıdır. Kanlıkavak zaviyesi 1860’da ise Ahmed Efendi’nin tasarrufunda olup 700 kuruş geliri vardı. 1863 yılına ait bir kayıtta zaviyenin yarı tevliyet hissesinin karşılığı olarak Kanlıkavak mezrası vakıf gelirinin yarı hissesine Ahmed Reşid Efendi’nin sahip olduğu görülmektedir. 27 Şevval 1331 / 2 Eylül 1913 tarihli bir irade ile Alâüddevle Bey’in vakfı olarak gösterilen Kanlıkavak mezrasının aşar geliri olan 735 kuruş 27 para, Maraş’taki camilere tahsis edilmiştir. Bu bilgiden hareketle Kanlıkavak köyünün Alâüddevle Bey tarafından zaviyeye vakfedilmiş olduğu söylenebilir. Kanlıkavak köyünde adına zaviye yapılan Dede Garkın kimdir? Dede Garkın hakkında kaynaklarda kısmi bilgilere ulaşılmıştır. Dede Garkın, 13. yüzyılda Horasandan gelerek Elbistan taraflarına yerleşen ve zamanla çevrede büyük bir şöhret kazanan ve Hacı Bektaş-ı Veli ile de ilişkisi olan önemli bir Türkmen babasıdır. Hacı Bektaş Veli Velayetnâmesi’nde geçen Dede Garkın büyük ihtimalle aynı şahıs olmalıdır. Onun bir Yesevî şeyhi olabileceği de düşünülmektedir. Devrin sultanı bu zatın meziyetlerini görerek onunla dostluk kurmuş ve bunun sonucu kendisine 17 köyü vakıf olarak vermiştir. Dede Garkın ismi bize Oğuz boylarından bir boy olan Karkınları çağrıştırmaktadır. Reşîdüddin, Tarihi’nde Karkınlara Yıldız Han’ın oğulları arasında yer verir ve Karkın kelimesinin “çok ve doyurucu aş” anlamına geldiğini belirtir. Yirmi dört Oğuz boyu arasında beşinci sırada yer alan Karkınlar, diğer boylar gibi Anadolu’nun fetih ve iskânında önemli rol oynamışlardır. Türkiye’nin doğusundan batısına yayılan Karkınlar, 12-14. yüzyıllarda gruplar hâlinde yerleşmişlerdir. 16. yüzyılda Karkın boyuna mensup Karkın oymağı Antep yöresinde yurt tutmuşlardır. Kaynaklarda, Karkın, Kargın, Dede Karkın, Karkın Türkmanı, Karkınlı, Talkı veya Tağlı Karkını gibi adlarla anılan bu oymaklar, Rakka, Halep, Rumkale, Antep, Maraş ve Malatya yörelerini yaylak ve kışlak olarak kullanmışlardır. Bugün Maraş ve çevresinde Karkın adıyla mevcut bir yerleşim yerine rastlanmamakla birlikte, Dulkadirli Türkmen oymakları arasında bunların önemli bir yer tuttukları göz önüne alınırsa, bölgede Karkınlar’a mensup yerleşmelerin olduğu düşünülebilir. Nitekim Dulkadirli elinin en tanınmış boylarından Dokuz’un (diğer adı Bişanlu, şimdiki adı Beşenli) bir obası Karkınlar’ın en büyük kollarından biriydi. Dulkadirli ulusu içinde yer alan bu grup “İfrâz-ı Zulkadriyye” oymakları içerisinde, diğer bir Karkın kolu ise “Dede Garkın” adlı bir şeyhin Göksun’da bulunan zaviyesine hizmet etmekteydi. Bu durumda Göksun’da zâviyesi bulunan “Dede Garkın”ın Karkın boyuna mensup olduğu söylenebilir. Faruk Sümer’e göre ünlü Türk velîsinin mezarı da büyük ihtimalle Göksun’daki zaviyesindedir. İÇERİĞİ PAYLAŞIN |